Kapadokya’da bir sabah düşünün… Gün, henüz kızıl ışıklarıyla peribacalarını usulca okşuyor. Kızılırmak’tan yükselen ince bir buğu, Avanos’un sokaklarına yayılıyor. Sessizlik öyle derin ki, insan bir süre kendi nefesini bile duymaktan çekiniyor. İşte bu sessizlik, aslında binlerce yılın hikâyesini anlatıyor. Gösterişsiz ama derin… Tıpkı gerçek gücün sessizliği gibi.
Eski bir atasözü der ki: “Yiğit belli olmaz pazarda; belli olur gazada.” Gerçekten güçlü olan insan, kendini her fırsatta göstermeye çalışmaz. Kapadokya’nın taş evleri gibi vakurdur, sessizdir, ama orada olduğunu da derinden hissettirir.
Zeki insanlar da böyledir. Çünkü bilirler ki, “Söz gümüşse sükût altındır.” Dinlemenin, düşünmenin ve beklemenin erdemini taşırlar. Mevlana’nın şu sözü, bu topraklarda hâlâ yankılanır: “Nice insanlar gördüm, üstünde elbisesi yok; nice elbiseler gördüm, içinde insan yok.” Sessizlik, bazen bir bilgenin en gür haykırışıdır.
En zengin insanlar, en sade olanlardır. Çünkü bilirler ki servet, malda değil, yaşamın inceliklerinde gizlidir. Avanos’un kıyısında içilen bir bardak çay, gün batımında Göreme’den izlenen kızıl bir manzara… İşte gerçek zenginlik budur; göz alıcı değil, gönül alıcıdır.
Mutluluk ise kendini gizlemeyi sever. Gürültüyle gelen mutluluk, çabuk dağılır. Kapadokya’da bir gün batımında duyduğunuz huzur gibi; kelimelerle anlatılmaz, sadece hissedilir.
Avanos’un çömlek ustalarını düşünün. Bir çömleğin ortaya çıkışı, sessiz bir sabırdır. Ustanın elleri konuşmaz ama çamurun kıvrımında, yılların biriktirdiği bilgelik vardır. Tıpkı bu toprakların insanları gibi; fazla konuşmaz, ama bir bakışlarıyla, bir gülümsemeleriyle çok şey anlatırlar.
Dünyaca ünlü filozof Lao Tzu’nun dediği gibi: “Gerçek güç, kendini kanıtlamak zorunda değildir.”
Belki de hayat bize peribacalarının sessiz dilinden şunu anlatıyor:
Nezaket, sessizlik, sadelik ve huzur… İşte gerçek zenginlik budur.
“Kapadokya’nın sabahına kulak verin, gerçek bilgelik sessizlikte saklıdır.”