Hüseyin Seyfi
Köşe Yazarı
Hüseyin Seyfi
 

Mutluluğu Gönlünde Arayan Kadınlar

“Mutluluğu gönlünde yaşayan, içindeki bahar çiçekleri hiç solmayan kadınlar.”  Örf ve törelerin etkisiyle ”Çoluk çocuk hatırı için.” dertlerini , mutsuzluğunu içine atan kadınlar.             “İç dünyalarında hiç bahar rüzgarı esmeyen, kadınlar. İster kadın olsun, ister erkek, mutsuzluk son yılların derdi.           Mutsuzluğun temel nedenlerinden biri, toplumun paylaşım ve özveri duygularının körelmesi. Bireysel yaşamın ön plana çıkması, insanların mutsuzluk nedenlerinden bazıları.           Kadın vardır mutludur, şansından mıdır, Becerisinden midir? Kimse mutluluğunun nedenini bilemez. Böyleleri “bahar rüzgarları ile doğar, bahar rüzgarları ile yaşarlar.”            Diğer taraftan, bir eli yağda, bir eli balda olan, bir dediği iki olmayan, mutluluk sınırlarını çoktan aştıkları için mutsuz kadınlar.             Kuşkusuz aynı şeyler erkekler için de geçerlidir.           Kadın için de, erkek için de daha birçok karakter çizilebilir.Mızmızcılar, dedikoducular, kıskançlar, her zaman gönlü yüksekten uçanlar, çalışkanlar, tembeller, işgüzarlar, hükmedenler, çok bilmişler, kindarlar..            Metropollerde ,şehirlerde, şehirlerin varoş denen kenar mahallelerinde yaşayan kadınlarımızın yanında bir de kırsallarda yaşayan kadınlarımız vardı, anamız bacımız bizim kadınlarımız:          Sabahları altı sularında kalkış. Büyük ve küçük baş hayvanların temizlik ve bakımlarından sonra, çevre temizliği (Buna kapı önü süpürme denir.) .İneği sığıra salma. Çeşmeye birkaç kez giderek eve testi veya kovalarla elde su taşıma.Su taşırken, kış mevsiminin beyaz ayazlarında soğuktan kıpkırmızı olan kadın elleri. Sonra ateşe çay, çorba koyarak ev halkına kahvaltı hazırlama. Çocukların üstünü başını giydirme, karınlarını doyurma ve onları okula, eşin işi varsa onu işe, yoksa kahveye veya köy odasına gönderme. Arkasından ortalığı derleyip toplama; bulaşık, çamaşır işleri. Ayrıca;   Mevsime göre tarla, bağ, bahçe işleri ; gidilecek araziye çoğu kez yaya olarak bazen bir saat gidiş, bir saat geliş . Tarlada çapa, bel, ekin işleme, yığın yığma, hasat yapma gibi işler .   Sonra eve dönüş. Akşam yemeği telaşı, yine inek, koyun kuzu işleri. Evde devam eden rutin işler. Arkasından gece, çocukların tek tek yatırılması.Yer yataklarının her biri onar on beşer kilo.Bu şekilde olan yatak ve yorganların taşınması, serilmesi, hazırlanması.           Bunlarla birlikte geçim sıkıntısı. Ekmek, aş ihtiyacı. Giyecek, yiyecek darlığı.         Kış hazırlıkları . Un öğütme, ekmek yapma, bulgur yapma, yakacaklar.v.s         Günde ortalama, on kez köy çeşmesinden eve su taşıma, en yorucu işlerin başında gelirdi.           Bir de ceviz kabuğunu doldurmayan nedenlerden dolayı tekme tokat dayak yeme .         Tüm bunları yaşamış, sonunda tek başına kalmış bir örnekle buluşmamı buraya aktarmak istiyorum;           Fatma Kadın, seksen yıllık bir ömür geçirmiş, eşi yurt dışında tam otuz yıl işçi olarak çalışmış çoluk çocuk için. Birlikte dayanmışlar hasrete. Ama sonunda başarmışlar, çocukları okutmuşlar. “Şimdi her biri, bir tarafta memur.”           Fatma Kadın , “ çocukların babasını” iki yıl önce kaybedince yapayalnız kalmış .        “ Hani evlatlar, hani torunlar? Yer demir, gök bakır. Gece yarısı uyandım yapayalnız. Bir büyük ağrı yapıştı kafama. Telefon var etmesini bilemem, araba var sürmesini bilemem. Konu komşu ne yapsın? Senin derdinle uğraşacak değiller ya. Dolan dur koca evin içinde tek başına sabaha kadar.Ölsen kimsenin haberi yok. Yalnızlık yalnızlık. Arkadaş olsun diye televizyonu açıyorum . Programlar büyük bir üzüntü kaynağı. Her zaman acı, her zaman üzüntü. Televizyonlar,üzüntümüz üstüne efkar katıyor.Yalnızlık çok korkunç. Torunlar gelmez, gelinler gelmez. Evlatlardan umut kesik, canları sağ olsun. “               O kadınlarımız, hastalanmaya bile hakları olmayan kadınlarımız; “ Sofraya, kendi kurdukları sofraya çekinerek oturan ve oradan da ,yarı aç kalkan” bunlara rağmen yine de mutlu görünen kadınlarımız . Başbakanların, cumhurbaşkanların, bakanların, milletvekillerin, genarallerin, müsteşarların,valilerin, kaymakamların,hakimlerin, savcıların,doktorların, mühendislerin öğretmenlerin ve ekmek parası için ,baba ana ocağını terketmiş çalışanların anneleri ve babaları, Sizlerin son yıllarınızı böyle yalnız, böyle garip geçirmenize çare olamadığımız için bilmem ,bizleri affedebilecek misiniz ? Hüseyin Seyfi.
Ekleme Tarihi: 05 Aralık 2025 -Cuma

Mutluluğu Gönlünde Arayan Kadınlar

“Mutluluğu gönlünde yaşayan, içindeki bahar çiçekleri hiç solmayan kadınlar.”

 Örf ve törelerin etkisiyle ”Çoluk çocuk hatırı için.” dertlerini , mutsuzluğunu içine atan kadınlar.  

          “İç dünyalarında hiç bahar rüzgarı esmeyen, kadınlar.

İster kadın olsun, ister erkek, mutsuzluk son yılların derdi.

          Mutsuzluğun temel nedenlerinden biri, toplumun paylaşım ve özveri duygularının körelmesi.

Bireysel yaşamın ön plana çıkması, insanların mutsuzluk nedenlerinden bazıları.

          Kadın vardır mutludur, şansından mıdır, Becerisinden midir? Kimse mutluluğunun nedenini bilemez. Böyleleri “bahar rüzgarları ile doğar, bahar rüzgarları ile yaşarlar.”  

         Diğer taraftan, bir eli yağda, bir eli balda olan, bir dediği iki olmayan, mutluluk sınırlarını çoktan aştıkları için mutsuz kadınlar.    

        Kuşkusuz aynı şeyler erkekler için de geçerlidir.  

        Kadın için de, erkek için de daha birçok karakter çizilebilir.Mızmızcılar, dedikoducular, kıskançlar, her zaman gönlü yüksekten uçanlar, çalışkanlar, tembeller, işgüzarlar, hükmedenler, çok bilmişler, kindarlar..  

         Metropollerde ,şehirlerde, şehirlerin varoş denen kenar mahallelerinde yaşayan kadınlarımızın yanında bir de kırsallarda yaşayan kadınlarımız vardı, anamız bacımız bizim kadınlarımız:

         Sabahları altı sularında kalkış. Büyük ve küçük baş hayvanların temizlik ve bakımlarından sonra, çevre temizliği (Buna kapı önü süpürme denir.) .İneği sığıra salma. Çeşmeye birkaç kez giderek eve testi veya kovalarla elde su taşıma.Su taşırken, kış mevsiminin beyaz ayazlarında soğuktan kıpkırmızı olan kadın elleri. Sonra ateşe çay, çorba koyarak ev halkına kahvaltı hazırlama. Çocukların üstünü başını giydirme, karınlarını doyurma ve onları okula, eşin işi varsa onu işe, yoksa kahveye veya köy odasına gönderme. Arkasından ortalığı derleyip toplama; bulaşık, çamaşır işleri. Ayrıca;  

Mevsime göre tarla, bağ, bahçe işleri ; gidilecek araziye çoğu kez yaya olarak bazen bir saat gidiş, bir saat geliş . Tarlada çapa, bel, ekin işleme, yığın yığma, hasat yapma gibi işler .  

Sonra eve dönüş. Akşam yemeği telaşı, yine inek, koyun kuzu işleri. Evde devam eden rutin işler. Arkasından gece, çocukların tek tek yatırılması.Yer yataklarının her biri onar on beşer kilo.Bu şekilde olan yatak ve yorganların taşınması, serilmesi, hazırlanması.  

        Bunlarla birlikte geçim sıkıntısı. Ekmek, aş ihtiyacı. Giyecek, yiyecek darlığı.

        Kış hazırlıkları . Un öğütme, ekmek yapma, bulgur yapma, yakacaklar.v.s

        Günde ortalama, on kez köy çeşmesinden eve su taşıma, en yorucu işlerin başında gelirdi.  

        Bir de ceviz kabuğunu doldurmayan nedenlerden dolayı tekme tokat dayak yeme .

       

Tüm bunları yaşamış, sonunda tek başına kalmış bir örnekle buluşmamı buraya aktarmak istiyorum;  

        Fatma Kadın, seksen yıllık bir ömür geçirmiş, eşi yurt dışında tam otuz yıl işçi olarak çalışmış çoluk çocuk için. Birlikte dayanmışlar hasrete. Ama sonunda başarmışlar, çocukları okutmuşlar. “Şimdi her biri, bir tarafta memur.”  

        Fatma Kadın , “ çocukların babasını” iki yıl önce kaybedince yapayalnız kalmış .

       “ Hani evlatlar, hani torunlar? Yer demir, gök bakır. Gece yarısı uyandım yapayalnız. Bir büyük ağrı yapıştı kafama. Telefon var etmesini bilemem, araba var sürmesini bilemem. Konu komşu ne yapsın? Senin derdinle uğraşacak değiller ya. Dolan dur koca evin içinde tek başına sabaha kadar.Ölsen kimsenin haberi yok. Yalnızlık yalnızlık. Arkadaş olsun diye televizyonu açıyorum . Programlar büyük bir üzüntü kaynağı. Her zaman acı, her zaman üzüntü. Televizyonlar,üzüntümüz üstüne efkar katıyor.Yalnızlık çok korkunç. Torunlar gelmez, gelinler gelmez. Evlatlardan umut kesik, canları sağ olsun. “  

            O kadınlarımız, hastalanmaya bile hakları olmayan kadınlarımız;

“ Sofraya, kendi kurdukları sofraya çekinerek oturan ve oradan da ,yarı aç kalkan” bunlara rağmen yine de mutlu görünen kadınlarımız .

Başbakanların, cumhurbaşkanların, bakanların, milletvekillerin, genarallerin, müsteşarların,valilerin, kaymakamların,hakimlerin, savcıların,doktorların, mühendislerin öğretmenlerin ve ekmek parası için ,baba ana ocağını terketmiş çalışanların anneleri ve babaları,

Sizlerin son yıllarınızı böyle yalnız, böyle garip geçirmenize çare olamadığımız için bilmem ,bizleri affedebilecek misiniz ?

Hüseyin Seyfi.

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve avanoshabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.