Turizm doğal güzelliklerin yanında önemli ölçüde arkeolojik buluntulara dayanır. Arkeolojik buluntular müzelerde sergilenir. Eserlerin nerden geldiği, nasıl geldiği önemli değildir. Kapanın elinde kalır.
Dünyada, bilimsel olarak arkeolojinin tarihi taş çatlasın iki yüz, iki yüz elli sene öncesine gider. Özellikle 1850 ve 1900’lü yıllarda bu konu üzerine meraklı ve yetişmiş Avrupalı profesyonel ve amatör araştırıcılar, maceracı gezgin kılığında kişiler Anadolu’ya ve Ortadoğu’ya akın etmişlerdir. Bunlardan Layard adında birini kısaca tanıtırsak, Austen Henry Layard 1817 doğumlu olup Yarı Fransız, yarı İngiliz’dir. “1839 yılında yanında tek bir arkadaşı ile Musul’da Dicle Irmağı kıyısında atla dolaşan meteliksiz biriydi.” O zamanlar o topraklar, Asur devletinin başkenti Ninova, Mezopotamya Osmanlı sınırları içinde yer almaktaydı.
“1839 sonbaharı ile 1840 kışında Küçük Asya ile Suriye’de dolaştım. Yanımda öğrenme aşkı benden az olmayan biri vardı. Hiçbir tehlikeye aldırış ettiğimiz yoktu. Yalnız başımıza atla yolculuk ediyorduk. Silahlarımız tek koruyucumuz, eyerin arkasındaki heybelerimiz de gardırobumuzdu. Türkmen köyünün ya da bir Arap çadırının konukseverliği bu işi üzerimizden aldılarsa da atlarımıza kendimiz bakıyorduk. Böylelikle halkın içine karışmış olduk. O mutlu günleri özlemle arıyorum.” Diyerek devam ediyor. Bu çulsuz, meteliksiz adam, kazılara başladıktan ve onları İngiltere’ye taşıdıktan sonra milyoner olur. Ayrıca siyasi ve politik kariyerler de edinir.
İlk posta eserleri nasıl taşıdığı da şöyle anlatılır;
“…Ertesi sabah ırmağa taşıma işine girişildi. Arabayı çekecek olan mandalar bu dev yükün üstesinden gelemediler. Layard yardım diledi. Şeyh ona adamlar ve halatlar verdi. Kendisi Layard’la birlikte yol göstermek için atla önden gidiyordu… Böylece 28 yüzyıl yerlerinde rahat kaldıktan sonra, kanatlı insan hayvanlar, bu dev tanrılar, bir sal üzerinde Dicle’den bin kilometre aşağı gittiler. İki Okyanus geçtiler. Afrika’nın çevresini dolaştılar ve aşağı yukarı 20 bin kilometre daha yol aldıktan sonra British Museum’da yeni bir yurt bulmak için Londra’ya vardılar.”
Amerika’nın 2003 yılında Irak’ı bombalaması sırasında ve İŞİD terör örgütünün eski çağdan Sümer, Asur, Babil heykellerini tahrip etmeleri ile 5000 yıllık tarihi güzellikler harap oldu.
Bunları öğrendikçe insanın içi yanıyor. Geri kalmışlık ne kadar kötü. Emperyalistler ne kadar acımasız.
Not; alıntılar Tanrılar, Mezarlar ve Bilginler adlı kitaptan aktarılmıştır. Hüseyin SEYFİ