Albert Einstein, yalnızca fiziksel dünyayı değil, düşünsel evrenimizi de sarsan sözler söylemiş bir dehaydı. Onun, “Öğrenmeyi bıraktığın gün, ölmeye başlarsın” sözü; kulağa biraz sert, belki de dramatik gelebilir. Ama üzerine biraz düşündüğünüzde, bu cümlenin ne kadar gerçek olduğunu fark ediyorsunuz.
İnsan, doğduğu andan itibaren öğrenmeye programlı bir varlık. Yürümeyi, konuşmayı, hissetmeyi… Her şeyi öğreniyoruz. Ama büyüdükçe bir şey oluyor. “Artık öğrendim” diyoruz. Diplomalar alıyoruz, sertifikalar topluyoruz ve sonra öğrenmeyi bir raf süsü gibi bırakıyoruz hayatın köşesine. Oysa tam da o an, zihinsel ölüm başlıyor.
Öğrenmek sadece bir okula gitmek, kitap karıştırmak, yeni bir dil bilmek değil. Öğrenmek; kendini tanımak, farklı bakış açılarına kulak vermek, bir fikri sorgulamak, bir hatadan ders çıkarmak demek. Öğrenmek, merak etmekten hiç vazgeçmemek demek.
Dikkat edin; çocuklar neden bu kadar enerjik, neşeli ve hayata bağlıdır? Çünkü durmadan öğrenirler. Her gün yeni bir şeyin peşindedirler. Her şeye “neden?” diye sorarlar. Belki de öğrenmenin canlılıkla bu kadar ilintili olması bundandır.
Einstein’ın bu sözü, bize kendi yaşamımızla ilgili çok önemli bir hatırlatma yapıyor: Eğer her gün yeni bir şey öğrenmiyorsak, dünün aynısını tekrar ediyoruz demektir. Ve sürekli aynı günü yaşamak, aslında bir tür yaşarken ölmektir.
Kendimize şu soruyu sormalıyız: Bugün ne öğrendim? Yeni bir kelime mi? Bilmediğim bir yemek tarifi mi? Farklı bir bakış açısı mı? Kendimle ilgili yeni bir farkındalık mı? Cevabınız her gün “evet” oluyorsa, hâlâ yaşıyorsunuz demektir.
Unutmayın, öğrenmek bir ömür boyu süren bir yolculuktur. Ve bu yolculukta asla geç kalmış sayılmazsınız. Çünkü ne zaman yeniden öğrenmeye başlarsanız, işte o zaman gerçekten yaşamaya başlarsınız.