İrdeleme Defteri
Köşe Yazarı
İrdeleme Defteri
 

İyiliğin Bedeli ve Mutluluğun Kırılganlığı

Kapadokya’da sabahın erken saatlerinde yola çıkan bir yolcuyu hayal edin. Ayaklarının altındaki taş yollar yüzyılların ayak izlerini taşırken, gökyüzü kızıl bir örtü gibi yavaşça açılır. Yol uzundur, kimi zaman inişli çıkışlıdır. Tıpkı iyilik ve aşk dolu bir kalbin yolculuğu gibi… Yolcu ne kadar dürüst, ne kadar içten ve aşkla yürüyorsa, yorgunluğu da o kadar derin olur. Ama yine de ilerlemekten vazgeçmez.   Charles Bukowski’nin “Yeterince dürüstsen, fazlasıyla âşıksan ve gerçekten iyi biriysen, artık mutsuz olabilirsin” sözü, bu yolculuğun tam da özünü anlatır. Çünkü iyi insanlar, hem kendi acılarını hem başkalarının yükünü taşır.   Bir atasözü der ki: “İyilik eden, kötülük bulmaz; ama iyilik edenin başı dertten kurtulmaz.” Dürüst olmak, kimi zaman bir çöl yolculuğu gibidir. Su azdır, gölge azdır ama kalbinin pusulası doğruyu gösterir. İşte bu yüzden iyiler, hayatın keskin rüzgârlarına en açık duranlardır.   Aşk da böyledir. Fazlasıyla âşık olan bilir ki, sevmek sadece bir mutluluk değil, aynı zamanda bir yanma hâlidir. Sevmek, bir çömlek ustasının çamuru sabırla şekillendirmesi gibi incelik ve fedakârlık ister. Usta elleriyle çamuru yoğurur, yorulur, kimi zaman elleri çatlar ama ortaya çıkan eser bütün zahmeti unutturur. Aşk da iyi insanlar için böyle bir emek işidir.   Kapadokya’da gün batımını izleyen herkes bilir; gökyüzü ne kadar güzelse, bir o kadar da hüznü vardır. İyi insanların ruhu da böyledir. Hem ışığı taşırlar hem gölgeleri. Seneca’nın dediği gibi: “Gerçek iyilik, karşılık beklemeden yapılan iyiliktir. Ama gerçek iyilik, en çok acıyı da getirir.”   Geçtiğimiz gün Avanos’ta bir çömlek ustasının dükkânına uğradım. Elinde yılların izini taşıyan bir usta, çamuru dönerken gözünü hiç ayırmadan bana dedi ki: “İyi insan olmak da çömlek yapmak gibidir. Sabır ister, emek ister. Kimi zaman şekli bozulur, baştan başlamak gerekir. Ama vazgeçmezsen en sonunda güzelleşir.” Bu sözleri duyduğum an, Bukowski’nin ironisini daha iyi anladım. İyilik, bir seçimdir. Bazen kırar, bazen de en güzelini verir.   Belki de hayat, iyilere şunu fısıldar: “Yol uzun, taşlar sert ama yürüdüğün yol doğruysa, çektiğin yük bile güzeldir.”   Kapadokya’nın sessiz taşları bize şunu öğretir: İyi olmak kolay değil ama bir gün mutluluğun en saf hâli, tam da bu iyiliğin içinden doğar.   Peki siz, iyiliğin getirdiği yorgunluğa rağmen yolunuza devam edebilecek kadar cesur musunuz?
Ekleme Tarihi: 23 Temmuz 2025 -Çarşamba

İyiliğin Bedeli ve Mutluluğun Kırılganlığı

Kapadokya’da sabahın erken saatlerinde yola çıkan bir yolcuyu hayal edin. Ayaklarının altındaki taş yollar yüzyılların ayak izlerini taşırken, gökyüzü kızıl bir örtü gibi yavaşça açılır. Yol uzundur, kimi zaman inişli çıkışlıdır. Tıpkı iyilik ve aşk dolu bir kalbin yolculuğu gibi… Yolcu ne kadar dürüst, ne kadar içten ve aşkla yürüyorsa, yorgunluğu da o kadar derin olur. Ama yine de ilerlemekten vazgeçmez.

 

Charles Bukowski’nin “Yeterince dürüstsen, fazlasıyla âşıksan ve gerçekten iyi biriysen, artık mutsuz olabilirsin” sözü, bu yolculuğun tam da özünü anlatır. Çünkü iyi insanlar, hem kendi acılarını hem başkalarının yükünü taşır.

 

Bir atasözü der ki: “İyilik eden, kötülük bulmaz; ama iyilik edenin başı dertten kurtulmaz.”

Dürüst olmak, kimi zaman bir çöl yolculuğu gibidir. Su azdır, gölge azdır ama kalbinin pusulası doğruyu gösterir. İşte bu yüzden iyiler, hayatın keskin rüzgârlarına en açık duranlardır.

 

Aşk da böyledir. Fazlasıyla âşık olan bilir ki, sevmek sadece bir mutluluk değil, aynı zamanda bir yanma hâlidir. Sevmek, bir çömlek ustasının çamuru sabırla şekillendirmesi gibi incelik ve fedakârlık ister. Usta elleriyle çamuru yoğurur, yorulur, kimi zaman elleri çatlar ama ortaya çıkan eser bütün zahmeti unutturur. Aşk da iyi insanlar için böyle bir emek işidir.

 

Kapadokya’da gün batımını izleyen herkes bilir; gökyüzü ne kadar güzelse, bir o kadar da hüznü vardır. İyi insanların ruhu da böyledir. Hem ışığı taşırlar hem gölgeleri. Seneca’nın dediği gibi: “Gerçek iyilik, karşılık beklemeden yapılan iyiliktir. Ama gerçek iyilik, en çok acıyı da getirir.”

 

Geçtiğimiz gün Avanos’ta bir çömlek ustasının dükkânına uğradım. Elinde yılların izini taşıyan bir usta, çamuru dönerken gözünü hiç ayırmadan bana dedi ki: “İyi insan olmak da çömlek yapmak gibidir. Sabır ister, emek ister. Kimi zaman şekli bozulur, baştan başlamak gerekir. Ama vazgeçmezsen en sonunda güzelleşir.” Bu sözleri duyduğum an, Bukowski’nin ironisini daha iyi anladım. İyilik, bir seçimdir. Bazen kırar, bazen de en güzelini verir.

 

Belki de hayat, iyilere şunu fısıldar:

“Yol uzun, taşlar sert ama yürüdüğün yol doğruysa, çektiğin yük bile güzeldir.”

 

Kapadokya’nın sessiz taşları bize şunu öğretir: İyi olmak kolay değil ama bir gün mutluluğun en saf hâli, tam da bu iyiliğin içinden doğar.

 

Peki siz, iyiliğin getirdiği yorgunluğa rağmen yolunuza devam edebilecek kadar cesur musunuz?

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve avanoshabergazetesi.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.