Geçen gün bir arkadaşımla otururken laf döndü dolaştı geçmişe geldi. “Sence,” dedim, “insan biriktirdiği şeylerden mi oluşur, yoksa unuttuklarından mı?” Güldü önce, sonra sustu. Sanırım bu tür sorular biraz içimizi eşeliyor.
Ben de düşündüm. Neleri biriktirdim bugüne kadar? İnsanları mı, anıları mı, kırgınlıkları mı? Biriktirdiğim her şeyin yükünü omuzlarımda mı taşıyorum, yoksa içimde sessizce büyüyen bir yerlerde mi saklıyorum?
Peki ya sen?
Hiç kendi kendine, “Ben neden hâlâ o cümleyi unutmadım?” diye sordun mu?
Ya da “Neden hâlâ onunla yaşanmış tek bir gün aklımdan çıkmıyor?”
İnsan zamanla eşyaları değil, duyguları istifliyor sanırım.
Bazen gülümsediğim bir an geliyor aklıma, bazense suskun kaldığım bir kavga. Ve her seferinde şunu soruyorum kendime: “Ben kimleri içimde taşıyorum, kimleri çoktan bırakmışım sandığım halde hâlâ sırtımda sürüklüyorum?”
Galiba insan, geçmişte bıraktığını sandığı herkesle, her seferinde yeniden karşılaşıyor. Aynada, bir şarkıda, sokakta yürüyen bir yabancının adımında…
İnsan biriktirdikleriyle yüzleşmeden hafifleyemiyor.