Delilik ve aptallık... İkisi de çoğu zaman aynıymış gibi algılanır. Ama aslında aralarında büyük farklar vardır. Gelin birlikte bakalım.
Delilik, akıl sağlığının yitirilmesi demektir. Bir kişinin gerçeklikten uzaklaşması, mantıklı düşünememesi ve davranışlarının kontrolünü kaybetmesi durumudur. Psikolojik ya da biyolojik sebeplerle ortaya çıkar. Bir hastalık olarak kabul edilir.
Aptallık ise zekânın sınırlı olması ya da aklını kullanmamak anlamına gelir. Bir kişi, öğrenmekten, düşünmekten ve anlamaktan uzaksa aptal denir. Bu durum, hastalık değil, bir tür düşünme tembelliğidir.
Benzerliklerine gelince… Hem deli hem aptal kişiler topluma uyum sağlamakta zorlanır. Toplum, onları tuhaf ve anlaşılmaz bulur. Ama delilik geçici ya da tedavi edilebilirken, aptallık çoğu zaman kişinin yaşam boyu süren bir özelliğidir.
Dünya tarihinden örnekler var. Örneğin, ünlü yazar Don Kişot’un yazarı Cervantes, Don Kişot karakterini hem deli hem de aptal olarak yansıtır. Don Kişot, hayal dünyasında yaşar. Gerçeklikten kopmuştur. Ama çoğu zaman da saçma ve anlamsız hareket eder. Bu, delilikle aptallığın nasıl iç içe geçebileceğini gösterir.
Bir başka örnek ise Fransız devrimi sırasında yaşanan olaylardır. Devrimciler, kralın idam edilmesi gerektiğine inanır. Bazıları bu fikri büyük bir cesaretle savunur. Ancak gerçeklikten koparak halkın yararına olmayan kararlar alırlar. Bu, deliliğin bir biçimi olarak görülebilir. Ama aptallık, bu kararlara körü körüne uyanlarda ortaya çıkar. Onlar düşünmeden, akıl süzgecinden geçirmeden hareket eder.
Peyami Safa’nın şu sözü, bu farkı çok güzel özetler:
> “Delilik şüphesiz aptallıktan iyidir. Delilik, var olmuş bir zekânın yok oluşudur; aptallık, var olmamış bir zekânın var olmamaya devam edişidir. Deliliğin hiç olmazsa mazisi şanlı. Aptallığın şerefli bir tarihi bile yok.”