Onlar sadece yaş almadı, hayata meydan okuyarak geldi buraya.
Kumaş mendil gibidir onlar: dayanıklı, yıkanmış, tekrar tekrar kullanılası.
Bir şeyi atmazlar, tamir ederler.
Bir gömleği sökmeden, bir fikri yıkmadan değiştirmezler.
Altı yaşında kibritle soba yakmayı,
yedi buçuk yaşında elektrik sigortasını bulmayı öğrendiler.
Sekiz yaşında bisiklet zinciri takar,
dokuzunda evdeki çatlak musluğu söker,
on yaşında evde kimse yokken eve bakıcılık yaparlardı.
Sokakta büyüdüler.
Yalnızdılar ama asla sahipsiz değildiler.
Adres tarifini kuş gibi ezberler,
gece karanlığında yıldızlara bakarak yön bulurlardı.
Evden çıkarken kimse “dikkatli ol” demezdi,
çünkü dikkatli olmak zaten mecburiyetti.
Canları yandığında pamuk değil; toprak sürülürdü dizlerine.
Ve bir öğüt vardı dudaklarda:
“Ağlama, geçer.”
Kuş sütü eksikti ama kimse şikâyet etmezdi.
Gazoz kapağı koleksiyonuydu onların NFT’si.
Kumbara kırıldığında, başka bir şey alınmazdı;
harçlıklarıyla babaya sürpriz yapılırdı.
Radyo tiyatrosu dinleyerek büyüdüler,
akşam haberlerine saygı duyarak.
Kasetlerde şarkılar karıştığında
“ya baştan sararız, ya unuturuz” dediler.
Ve şimdi ellerinde akıllı telefon var ama
bazıları hâlâ mesaj yazarken bir parmağını kullanıyor — çünkü daktilodan kalma alışkanlık.
Navigasyon bilmezlerdi.
Yolları sormak bir sanattı,
bir adresi bulmaksa küçük bir başarı hikayesi.
Ve çoğu zaman o yolu bir daha unutmadan hatırlarlardı.
Onlar internetsiz ödev,
dergisiz bilgi,
televizyonsuz eğlence bulmayı bilen insanlar.
Bir kalemle saatler geçiren,
bir kitabı baştan sona okuyan,
bir çamaşır ipinde gün batımını izleyen insanlar.
Ellerinde yara izleri, gözlerinde anılar var.
Kaybolmadan büyüdüler.
Ve şimdi, kaybolmaya yüz tutan değerleri
sessizce omuzlarında taşıyorlar.
O yüzden:
Elli yaş üstüne dokunmayın.
Çünkü onlar, günümüzün sessiz kahramanlarıdır.
Cebinde bozuk para, gönlünde eski zamanlar taşır.
Kullan-at değil, sahip çık kültürünün çocuklarıdır onlar.
Ve bazen tek söyledikleri şudur:
"Biz böyle büyüdük, ama siz yine de dikkat edin."