Avanos'a Bayram Geldi Hoş Geldi
Avanos'a Bayram Geldi Hoş Geldi
Geçmişten günümüze bayram gelenekleri değişse de bayramın manevi atmosferi ve birliktelik ruhu Avanos’ta yaşatılmaya devam ediyor.
Günümüzde hayat şartları çok değişti. Eskinin o dingin sakin havası kalmadı. İnsanlar sürekli koşuşturma halinde. Gece, gündüz hayat gailesi bizimle beraber. Eskiden Akşam kapısını kapatıp evine çekilen insanlar bütün tasa ve kederlerini kapının dışında bırakırmış. Şimdi öyle mi? Stres ve endişe, sorumluluklar, sıkıntılar, kederler her şey sizinle beraber eve giriyor ve çıkıyor. Uykunuzda bile onlardan kurtuluş yok.
Mübarek Ramazanın o uhrevi havasında ibadet yapan insanların ruh dünyalarındaki tevekkül ve dinginlik gündelik hayata da yansırmış. Avanos’ta insanlar bu uhrevi havayı bütün benliklerinde hisseder, paylaşmanın, yardımlaşmanın, merhametin ve sabrın ayı olan Ramazan’da dünyevi işleri bir kenara bırakır ibadete koşarmış. Avanos’un o küçük taştan camileri ramazan boyunca dolar taşarmış.
Ramazan ayı o zamanlar sadece sahurdan iftar vaktine kadar yemeden, içmeden uzaklaşma olarak algılanmazmış. Ramazan her şeyiyle yaşam tarzına yansıyan ibadetler silsilesiymiş. Ramazan boyunca gündelik işler ve dünya telaşesi bir kenara bırakılır, herkes bu uhrevi dünyanın kapılarından içeri girermiş. Kuran okuyanlar, hatim indirenler, teravih namazını aksatmayanlar, mahalle odalarında yapılan sohbetlerde Kuran tefsirleri dinleyenler, aynı zamanda fakirleri kollayıp gözetirmiş. Yetimlere özel ilgi gösterilir, gönülleri hoş edilir, kırık kalpleri kısmen de olsa onarılırmış. Onlara yalnız olmadıkları anlatılırmış. Gündelik işler ile ibadet o kadar dengeli ve düzenli yürürmüş ki hayat olağan akışında devam edermiş.
Ramazanın sonunda bayramın gelmesi dört gözle beklenirdi. Kadınlar daha bir hafta önceden bayram hazırlığına başlardı. Çamaşırlar yıkanır, evin temizliği yapılırdı. Özellikle çocuklar arife suyuyla mutlaka yıkanırdı. Bir taraftan da bayramda ikram edilecek yemek ve tatlıların telaşı başlardı. Arife akşamı kadınlar ve çocukların sadece ellerine, yaşlı kadınların el, ayak ve saçlarına kına yakılırdı. Akşamdan yakılan kınanın iyi tutması için çocuklar erkenden uyurlardı. Bayramda kapı kapı dolaşırken şeker, üzüm, meyve kurusu toplamak için naylon torba bulma telaşı olurdu. Şimdiki gibi naylon bol olmadığı için önceden bulmak gerekiyordu. Çocukların tercihi büyüklerin öncelikle para, şeker vermeleriydi. Meyve kurusu, üzüm vs. en son tercihlerdi. Her aile çocuklarına mutlaka yeni bir kıyafet ya da ayakkabı almak isterdi.
Arife günü ikindi namazından sonra topluca mezarlığa gidilir. Önce imam Kur’an okur ve dua ederdi. Sonra herkes yakınlarının mezarı başına ayrı ayrı giderek dua eder. Mezara gidemeyenler evlerinden ölmüşlerinin ruhu için sureler okur, dualar ederler.
Erkekler bayram sabahı erkenden camiye giderken kadınlar da ev işlerine başlarlardı. Çalış kasabasında bayram sabahı çeşmeden ilk suyu almak çok önemlidir. Çeşmeye ilk giden kadın oraya taştan bir kale yapar ve ilk olduğunu gösterir. Ogün çeşmeden alınan ilk su Zemzem suyu kabul edilir ve evin her tarafına serpilir. Ayrıca bayram boyunca dualarla içilir, hatırlı misafirlere ikram edilir. Bu suyun israf edilmemesine dikkat edilirdi. Namazdan sonra hazırlanan yemekler sinilere konarak aile reisi tarafından mahalle odasına götürülür. Buraya gelen yemekler yendikten sonra çay ile kahve içilir, bayramlaşılır. Küskünlüğü olanlar barıştırılır. İlerleyen saatlerde diğer odalar ziyaret ederek bayramlaşılır. Evlerine dağılan halk misafir kabul etmeye ya da bayram ziyareti yapmaya başlar. Özellikle yaşlı ve hastalar ile yakın zamanda evinden cenaze çıkmış aileler mutlaka ziyaret edilir, teselli edilmeye çalışılırdı.
Genezin’de bayram namazından sonra mezarlık ziyareti yapılır ve ölenlerin canı için şerbet ikram edilirdi. Günümüzde mezarlıkta şerbet ikram etme yerine cami çıkışında cemaata hazır meyve suyu, kek, gofret vs. dağıtılmaktadır.
Eskiden bayramın ilk günü çevre köylerde farklı adetlerin olduğu da anlatılmaktadır. Mesela Köşektaşlılar ve Kızılağıl köyü sakinleri bayramın ilk günü karşılıklı birbirlerine taş atarlarmış. Bayramın ilk günü Köşektaşlılar, Kanlıkuyu tepesine, Kızılağıllılar Habib’in çeşmesine çıkıyor. Köyden biri hey komşular Kızılağıllılar gelmiş deyince karşılıklı taşlaşma başlıyor. Bir süre sonra taş atma bitiyor ve iki köy halkı bayramlaşıyorlar. Bir ara tüfek falan atılınca, yaralananlar oluyor. Köyün ileri gelenleri toplanarak bu âdeti kaldırıyorlar. Yine bir bayram kavgasında arada kalarak epeyce hırpalanan Köşektaşlı Yakup’un “yetişin acer ceketimi eller alacak” diye bağırması köyde gülerek anlatılır.
Çocuklar aile içi bayramlaşmadan sonra komşuları dolaşmaya başlarlar. Yeni yeni çıkan mantar tabancaları, maytaplar ve çatapatlar çocukların çok sevdiği eğlencelerdi. Gençler kendi aralarında bayramlaşır uzaktan kızlı erkekli birbirini görmek için fırsatlar yaratılmaya çalışılırdı. Nişanlı erkekler bayram hediyesi olarak üzeri süslenmiş ve bir altın takılmış koçu kız evine götürürlerdi. Ailelerin verdiği izinle nişanlı gençler görüşürdü.
Bayramlar da değişiyor. Bayramı bir tatil fırsatı olarak görmek yanlış. Cep telefonuyla yollanan standart mesajlar insani temasların, sarılmanın, dokunmanın yerini tutmuyor. Hasret gidermek, uzun süredir görmediği, evladına, torununa sarılmak, öpmek, sıcak nefesini hissetmek istiyor analar babalar, dedeler, ebeler.
Bayramlarla ilgili anlatılacak çok şey var. Sözü fazla uzatmadan şeker tadında bırakalım. Bayramlarımız hiç bitmesin, ezanımız dinmesin, şanlı bayrağımız gönderden inmesin. Allah devletimize, milletimize, askerimize, polisimize zeval vermesin. Herkese hayırlı bayramlar….
Mehmet KILIÇ
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.